31 Aralık 2016 Cumartesi

“Uzayda İnsan Kolonileri” Uluslararası Posta Sanatı Projesi Üzerine, 2016





































“Uzayda İnsan Kolonileri” Uluslararası Posta Sanatı Projesi Üzerine                                                                                                        
                 Uzay, her daim insanda merak uyandıran kimi zaman yadsınan kimi zaman kuvvetle savunulan oluşların gerçekleştiği, bir sonsuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. İçinde yer aldığımız bu sonsuzluk içinde var olabilme çabalarımız ise insana dair ilişkilerde çatışmaların önemli bir sebebini oluşturmaktadır. Neden bir arada değil de hep karşı da olmanın tercih edilmesi ise ister ego ile ister güç ile olan mücadele ya da sahiplenme arzusu olsun, sonuçları tamamen yıkıcı, ayırıcı, dışlayıcı ve hatta ölümcül olabilmektedir. Tüm maruz kalınan süreçlerde savrulan insan olgusu, bir araya gelerek kolonileşerek kendini muhafaza etmeyi, güvende olmayı amaçlamaktadır. Çünkü güvenlik, öncelikle düşünülmesi gereken elzem bir konudur.  Öncelikle kendi hanemizden başlar, sokak, mahalle, şehir, ülke ve ortak yaşam alanımız olan dünya gezegeni ile son bulur. Bu paralelde insan da gözünü daima yukarıya, derinliğe, en uzağa diker. Gezegenin son noktasını aşma, oradan uzaklara doğru yol alma vazgeçilmez bir tutkuya dönüşür. Keşfetme ve merak duygusu, insanı uzaya taşırken, yalnızlık temasından sıyrılarak güvende olmanın adımı da atılmış olur. Kolonileşmenin ancak uzayda kolonileşmenin…
              Doğal kaynakların, yaşam alanların yok olması, rekabet sorunu nedeniyle insanlığın hayatta kalmasını sağlamak amacıyla uzayda insan kolonilerini kurmanın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Nitekim Stephan Hawking; "İnsanoğlunun saldırganlığı nükleer savaşlara yol açabilir.” diyerek durumu özetlemektedir.
              Bilim insanları ise hayatsal olanakları içinde barındıran bir gezegen olduğundan uzayda koloni kurmak için Mars gezegenini uygun bulmuşlardır. Bilindiği üzere yakın bir tarihte Mars’ta tuzlu su bulunmuştu.
             NASA, önümüzdeki 50 yıl içinde Mars'a ilk insan kolonilerini göndererek uzayda kolonileşme devrini başlatmak üzere planlamalarını oluşturmaktadır. NASA 2033 itibariyle Kızıl Gezegen'de 20 kişilik ilk koloniyi kurmayı hedeflemektedir.  Yakın tarihte Mars'a gönderilen Curiosity, tüm gezegenin kaynaklarını ve gaz değerlerini ölçmeyi tamamlayarak sürecin önünü açmıştır. Bu aşamaya gelindiğinde dünya nüfusunun 8 milyar olacağı, Mars’ta ise yaklaşık 100 bin kişinin yaşayabileceği öngörülmektedir. Bunun yanı sıra NASA, Ay üzerinde konaklama ve gözlem amaçlı olmak üzere kalıcı bir üs kurmayı düşünmektedir.
             Hollandalı girişimci Bas Lansdorp, en geç 2025’e kadar Mars’ta kalıcı bir insan kolonisi kurma amacıyla “Mars One” adlı kâr amacı gütmeyen bir örgüt kurmuştur. Bu projeye 200 bini aşkın aday başvurmuştur. Mars’a gönderilecek ve geri dönüşü mümkün olmayacak  bu proje için 3 Türk aday seçilmiştir. “MarsOne” projesi kapsamında Mars’a gönderilecek iki kadın ve iki erkek, bu gezegende kurulması hedeflenen insan kolonisinin temellerini oluşturmaktadır. İlk iş olarak sera inşası ve gerekli olan oksijenin, seradaki bitkiler tarafından sağlanması planlanmaktadır.
            1929 yılında J.D. Bernal’in tasarladığı 16 kilometre uzunluğunda 30 bin insanı barındıracak bir uzay istasyonu, Gerard K. O’Neill’in 1974 yılındaki uzay istasyonu hayali, 1975 yılında Stanford Üniversitesi’nin içinde 10 bin insanın yaşayabileceği uzay istasyonu çalışması, NASA çalışanı Wernher von Braun’un  Stanley Kubrick’in ünlü filmi “2001” için tasarladığı uzay istasyonu,  1977 yılında uzay mekikleri için tasarlanan ‘Örümcek’ isimli istasyonu, uzayda kullanılmak üzere nükleer bir tesis olarak tasarlanan SNAP-II, bir Japon inşaat şirketi olan Obayashi’nin Uzay Asansörü  projesi gerçekleştirilmesi düşünülen ütopyanın habercisidirler. Artık, yaşadığımız gezegenle olan ve insanların birbiriyle olan her türlü problemi çözmüş, farklılıklara tahammül etmiş, kanıksamış ve saygı duymuş olarak, artık uzayda kolonileşmeye başlayabiliriz. Ancak bu kolonileşme yalnızca sanat anlamında ve onun aracılığıyla mümkün görünmektedir. Realiteye dönmek ise şu an hiç birimizin işine gelmemektedir. Can sıkıcıdır.                                                                                                  Tüm bu düşünülerin ekseninde, dünya gezegeninin farklı noktalarından sanatçıların, kendi tahayyüllerini posta kartlarına aktararak kolonileşme üzerine kafa yorduğu “Uzayda  İnsan Kolonileri” posta sanatı projesi açığa çıkmıştır.
            Türkiye’de posta sanatını yaygınlaştırmak amacıyla geçmişte "Gözetleme", "Kadın ve Ekoloji", "Küresel Isınma", “Fundamentalizm”,  “Evsizler” ve “Çingeneler” gerçekleştirdiğim uluslararası posta sanatı projeleridir. Akabinde küratörlüğünü gerçekleştirdiğim “Uzayda  İnsan Kolonileri” posta sanatı projesine 18 ülkeden 83 sanatçı iştirak etmiştir. Bu sene Türkiye’den katılımcı sanatçıların sayısı oldukça fazla olmuştur. Oluşan bu tablo ülkemizde posta sanatının yaygınlaşmaya başladığının bir kanıtını oluşturmaktadır. Yurtdışından daha önceki posta sanatı projelerinde olduğu üzere başta İtalyan, Alman ve Amerikalı sanatçıların katılımı göz doldurmuştur.
“Uzayda  İnsan Kolonileri” posta sanatı projesi  insanoğlunun ütopyasını gerçekleştirmesi  yolunda bir duyarlılık oluşturma çabası amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Katılımcı Sanatçılar:
Arjantin
/Cernjul Viviana//Avusturya/Monika Mori//Belçika/ Jan Theuninck, Miche//Brezilya/Dorian Ribas Marinho, Maria Darmeli Aranjo//Kanada/RHealey, Snappy//Danimarka/Marina Salmaso//Fransa/Christiane Chaponniere, Servane Morel//Almanya/Edition Janus-Eberhard Janke, Henning Mittendorf,  Horst Tress, Lars Schumacher, Stiliachus, Susanne Schumacher//Yunanistan/Katerina Nikoltsou//İrlanda/John Jennings//İtalya/ AnnaMaria Danese, Carlo Iacomucci, Claudio Grandinetti, Emilio Morandi, Pietro Romano Matarrese, Serse Luigetti, Silvano Pertone//Japonya/Ryosuke Cohen//Sırbistan/Rora&Dobrica Kamperelic// İspanya/Antoni Miro, Miguel Jimenez//İsviçre/J. Fleuery //Türkiye/Aslı Turanlı, Aslı Uğur Pekcan, Ayşe Sıdıka Uğur, Birol Özer, Büşra Güler, Caner Takyacı, Cansu Akyol, Deniz Gökduman, Derya Ekşioğlu, Emel Semizoğlu, Erhan Burak Özelmacı, Ferhunde K.Öner, Ferruh Alışır, Gamze Tunç, Gülselin Özkan, Güvenç Uğuz, Halit Yılmazer, Hilal Turşoluk, Hüseyin Uysal, İbrahim Taylan Sarı, İlhami Batı, Meltem Dökümci, Meral Ağar, Oya Candar, Ömer Faruk Yağar, Öznur Kepçe, Pelin Çopur, Rüya Öner, Rüzgar Öner,  Sabriye Çelik, Seda Taşkın, Selçuk Onur Dede, Selim Kaşıkçı, Sercan Başar, Sevda Çelebi, Sinem Korkut, Süreyya Genç, Şeyma Şahiner, Şeyma Yılmaz, Şule Küçükoğlu, Tansu 15, Tuğba Demir, Türkan Elçi, Ümit Tekindağ, Mahpeyker Yönsel//Uruguay/Clemente Padin//ABD/ Connie Jean, Daniel C. Boyer, Karen Wood, Wheeling Ice

Uluslararası Posta Sanatı Projesi “Uzayda  İnsan Kolonileri“ için;
http://humancoloniesinspace.blogspot.com.tr/


*Bu yazı RH Plastik Sanatlar Dergisi’nin 2016 yılının şubat ayında 119. sayısında yayınlanmıştır.

24 Aralık 2015 Perşembe

Sanatçı Şinasi Güneş ile Sanatçı Erman Akçay Arasında Yapılan Röportajın Dökümüdür.


       Kısaca özgeçmişinize  değinir misiniz?
1982 İstanbul doğumluyum. Marmara Üniversitesi GSF Grafik Sanatlar mezunuyum. Grafik, illüstrasyon ve resim alanında çalışıyorum.

       Niçin sanat ile ilgili fanzin yapma gereksinimi hissettiniz?Çeşitli konularda kitapçıklar hazırlamak, hikayeler yazmak, çizimler yapmak hoşuma gidiyor, eğlenceli geliyor. Hiç düşünmedim niye yaptığımı. (Ayrıca fanzinler dışında da yazıp çizdiğim dergiler oldu.) Çocukken okuduğum Amiga, Commodore dergilerinin üzerimdeki etkisi büyüktür. Olağanüstü dergilerdi bunlar. Şu anki gençlik dergileri gibi okuyucuyu aptal bir tüketici değil, bir yaratıcı, sanatçı konumuna koyan eşsiz yayınlardı. Programcılık, grafik tasarım gibi gençlerin zekasını geliştiren konularla dolup taşardı sayfalar. Commodore dergisi, Amiga Dünyası, 64'ler gibi dergilerden bahsediyorum. Kişisel tarihimde bunlardan önce, bir de "Macera Tüneli" denilen bir çocuk kitabı serisi vardı. Kitabın baş kahramanı olduğun ve hikayeye, yaptığın tercihlerle sayfalar arasında dolaşarak yön verdiğin ilginç çocuk kitaplarıydı bunlar. O dönem, bu kitaplara özenerek bende hikayeler kurgulamış, kendimce bir çok kitap yapmıştım. Bir de "Süper Korku" çizgi romanını çok severdim. Sanırım şu an yaptığım çalışmalarda bile bunların etkileri var. 

       Şu ana kadar çıkardığınız sanat Fanzinleri nelerdir,  tarihsel süreçleri itibariyle bu fanzinlerden biraz bahseder misiniz?
İnanın o kadar detaylı hatırlamıyorum. Onlarca fanzin yaptım. Kimileri duruyor, kimileri kayıp. Sanat fanzini olarak düşünmedim ama ben bunları. Dışardan entelektüel olaylara kafa yoran biri gibi görünüyor olabilirim ama pek de öyle değilim, entelektüeliteye karşı olduğumu bile söyleyebilirim hatta. Zevk almaktır bence asıl mesele, aşktır. Resim yapmak, ağaçlarla dolu koca bir ormanda kan ter içinde avlanmak gibidir. Vurduktan sonra nedir o? Ölü bir aslan. Olayın özü, resim yaparken yada bir enstrüman çalarken, yada her ne yapıyorsan işte aldığın tinsel hazdır, gerisi hikaye. Sanat piyasası da  pek umrumda değil açıkçası.

       Gerek matbuu gerekse online ortamda fanzinlerin dağıtımını nasıl yapıyorsunuz, nasıl ulaşabiliriz ? İlk başladığım dönemlerde çeşitli kitapçılara bırakıyordum ama artık bu beni çok yoruyor. Bunun yerine, geçen sene bir dropbox klasörü oluşturdum, oraya yüklüyorum hepsini, her yeni sayı çıktığında bağlantıyı facebook üzerinden paylaşıyorum. Elime para geçince de basıp arkadaşlara veriyorum yada postalıyorum. Bunun dışında, yakın zamanda Istanbul'74, ciddi bir sergi düzenleyecek. Türk Punk ve Fanzin kültürü üzerine retrospektif bir sergi. Tüm bu fanzinleri, matbu formatta edinmek isteyen arkadaşlar sergiyi ziyaret edip, fanzinlerden edinebilirler. Ayrıca, Futuristika destekliyor benim çalışmalarımı, Löpçük'ün ilk 2 sayısını web-sitesine yüklediler. Bazı önemli söyleşileri de İngilizce ve Türkçe olarak iki dilde yayınladılar.
  İçerik bağlamında sıkıntı yaşıyor musunuz, belirli bir dosya konusu var mı, ağırlıklı olarak içerik nelerden oluşuyor?  
içerik açısından sıkıntı yaşamıyorum, alt-kültür, yeraltı sanatlar alanında yapılacak çok iş var fakat bir ekibim olmadığı için arzuladığım içeriği de her zaman tam olarak oluşturamıyorum. Bilhassa yabancı dillerden çeviri yapacak arkadaşlar lazım. Dosya konusu da oluşturmuyorum henüz, içimden geldiği gibi, beni tatmin edecek şekilde çalışıyorum. Beğendiğim işleri koyuyorum. Bazen bir metni ingilizce'den çeviriyorum. Bazen eski fakat önemli bulduğum bir metne yer verip, yeniden gündeme gelmesini sağlıyorum. Fanzin işte, kes yapıştır etiğine sadık bir şekilde çalışıyorum, yeni dosyalar ve çizimler ekleyerek tabii.

       Çıkardığınız fanzinlerin güncel sanat ile ilişkisinden bahsedermisiniz?
Herşey güncel sanatın bir parçası artık. Yukarda bahsettiğim gibi biz de bir sergi için çalışıyoruz. Bazı sayfaları, büyük boy baskı alıp  sergilemeyi düşünüyoruz. El emeği göz nuru olan eski fanzinlere yer verilecek. Esat Cavit Başak ve Tolga Güldallı  gibi oldschool fanzincilerle bağlantı içindeyim. Fakat güncel sanat ortamını çok iyi takip eden biri olduğumu da söyleyemem. Bir sürü şey oluyor güncel sanat alanında, ben daha çok kendi yolumda gidiyorum ve low brow, underground art alanında iş yapıyorum.

       Sizce sanat fanzinlerini diğer sanat ile ilgili yayınlar ile aynı kefeye koymak mümkün mü? Serhat Köksal'ın yaptıkları dışında) Sanat fanzinleri derken neyi kastettiğinizi inanın bilmiyorum, memlekette kim ne yapıyor pek bir bilgim yok. Bende bir sanat fanzini yapıyor havasında değilim, sevdiğim resimlerden, hikayelerden kitapçıklar hazırlıyorum, dağıtıyorum. Şu olabilir sanat fanzinlerinde, kişisel bir beğeninin, estetiğin ürünü olabilirler. Dergiler her alanı takip eder, gündemin nabzını tutar. Fanzinciler adı üstünde, kendi seçkilerine, beğenilerine göre özel, fetiş bir yayın yaparlar.

       Fanzinler ile anarşizm arasında nasıl bir ilişki var?
Fanzin yayınlamak başlı başına anarşist bir tavır aslında. Yasa dışı yayıncılık, yeraltı yayıncılığı, samizdat, kaçak yayın. İstediğinizi yazıp çizebilirsiniz. Anarşi'den ne anladığınız da önemli tabii burda. Devlet karşıtı yayınlar da yapabilirsiniz, kendi kafanızda insanlar bulabilir, onlarla iletişime geçip yeni fanzinler de yapabilirsiniz, size kalmış. İnternet'in ve sosyal medyanın buı denli etkili olduğu bir çağda fanzin yapmak, biraz da zevk meselesi, hobi gibi bir şey.

       Fanzinler vasıtası ile hedeflediğiniz bir erek var mı?Dürüst konuşmak gerekirse çok ciddi bir hedefim yok. Türk yeraltı sanatları alanında literatürel bir boşluğu kapatmaya çalışıyorum. Da Vinci gibi bir yaprağı bile elime alıp bakıyorum, düşünüyorum, bunun sırrı nedir?
Not: Bu röportaj Hece dergisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Posta Sanatı


"Gözetleme", "Kadın ve Ekoloji", "Küresel Isınma", “Fundamentalizm”,  “Evsizler”, “Çingeneler”gibi Mail Art çevrelerinde geniş yankı uyandıran projeler yürüten Güneş, Türkiye'de mail-art'ın daha etkin bir şekilde icra edilmesi için çaba gösteriyor...
Bu nedenle Şinasi Güneş’in Mail Art -Posta Sanatı nı tanıtmasını istedik….
Posta Sanatı
Posta sanatı, yaratıcı olan herkesin katılabileceği uluslararası bir ağdır. Posta sanatı bir deney, dışavurum, işbirliği, iletişim, özgürlük ve eğlence sanatıdır. Mektup ile yollanabilen herhangi bir sanat objesi posta sanatının ilgi alanına giriyor. El yapımı kartpostallar, fotokopiler, bilgisayar baskıları, kolajlar, resimler, çizimler, çeşitli nesneler, kısaca istediğiniz her şey. Gönderilen her türlü posta sanatı objeleri elemeye tabi olmadan sergilenirler. Yapıtlar satılık değildir. Geri gönderilmezler. Fakat tüm katılımcılara, fotoğraf ve sanatçı listesi gibi dökümanlar yollanır. Posta sanatı, sanatı, tüketici zihniyetinden ve galeri monopolünden arındırmayı hedefleyen bir sanat hareketi olarak tanımlanır.
Posta Sanatı Tarihi
Posta sanatçıları sanat postasının başlangıcı için esprili bir iddiada bulunurlar. Bu iddia Kleopatra’nın kendisini, sarıldığı bir halıyla Julius Caesar’a sunmasıdır. Oysa bildik anlamda o dönemde bu ne bir posta ne de sanat ile ilişkilendirilebilir. Olay bugüne taşındığında güncel sanat mantığı dizgesinde performans sanatı ve posta sanatının bir türevi olarak değerlendirilebilir. Ki bu ekstrem bir örnektir ve nihayetinde bir pula ve adres bilgilerine ihtiyaç vardır.

 
1955 yılında Ray Jhonson “moticos”ları üzerine çalışmaya başladı.

 1960’da Jhonson ilk “nothing/hiç” çalışmasını yaptı.

Johnson önemli bir post - sürrealizm ve pre - pop kolaj sanatçısıdır. Johnson aynı zamanda New York Correspondance (Posta) okulunun kurucusu ve Correspondance sanatının (Mail Art olarak da bilinir) orijinal başlatıcısıdır. Bu sanat, bir şekilde geleneksel posta servisi ıle yaygınlaşan uluslararası disiplinler formudur.

O kendi kolajlarını kompleks aktivite spektrumlarının bir parçası olarak gördü ki; bu aktiviteler çizimleri, mektupları, telefon görüşmelerini, performans sanatını, şiiri ve gerçek yaşamı içermekteydi. Bütün bunlar Zen ve/veya Tao'nun bir dokunuşu ile noktalanmaktadır.

Johnson, Fluxus, Happenings, Neo-Dada, Judson Dance Church ve 1960, 70, 80' lerdeki diğer intermedia aktivitelerine katılan bir çok sanatçının çağdaşı olduğundan, uluslararası avangardizmin değişimine faydalı olmuştur. Bunu yaparak ellinin üzerinde ülkedeki genç sanatçılar arasında istemeden bir kült kişilik haline gelmiştir.

Fluksus güzel sanatların dışında başladı. Ve bu hareket artistik geçmişi olmayan insanları içeriyordu. Fluksus posta sanatını etkiledi. Fluksus sadece teknik ve ideolojik yönüyle değil doğasıyla da posta sanatını etkiledi.

Posta sanatı sosyo-kültürel ve politikdir. Cinsellik, ekoloji, teknoloji, feminizm gibi konularda karşı duruşuyla vardır. Kapitalizm karşıtı çalışmalar sık sık kullanılır. Mektuplaşma halkası giderek büyüdü. Posta sanatı 1970’lerin başında, performans, video gibi diğer medyalar ve yeryüzü sanatı ile birlikte çıktı ve uluslararası bir nitelik kazandı.

1986’da Bağımsız Dünya Posta Sanatı Kongresi düzenlendi, posta sanatçılarının bir birleriyle tanışmaları ve düşüncelerini paylaşmaları açısından teşvik edici oldu. 500’den fazla sanatçının katılımıyla 80’nin üstünde toplantı 35’e yakın ülkede düzenlendi. İnternetin gelişmesini beklemekle değil kültürler arası iletişimi yaygınlaştırmak, canlandırmak için posta sanatını arzulamak, onu görünür kıldı. Bu açık ilişki potansiyeli, heyecan barındırmakta fakat onun, kanıksanmış sonucu, bazı beklenilen yeni sanat akımlarından daha ziyade arkadaşlık ilişkilerini geliştirdiğinin görülmesidir.

Posta sanatı gerçekten çağın ruhunu yakalamış oldu.

1988’de Uluslararası Posta Sanatçıları Birliği (IUOMA) kuruldu. Dünyanın birçok ülkesinde üyesi olan bir posta sanatçıları insiyatifidir. Bugün halen etkinliğini sürdürmektedir.

1990’ların başında internet ile birlikte geleneksel sanat postası sanatçıları “Sanat Postası Şebekesi” (Mail Art Network) hareketini oluşturdular. Bağımsız kavramsal bir ağ’dır.

40 yıldır, 50 ülke civarında Mail Art, hızla Johnson' un orijınalleriyle aynı doğrultuda yol almaya devam ediyor. Bununla beraber bire bir uyumlulukta devam etmektedir ve " Uyumlu Bir Akşam Yemeği" gibi uyumlu diğer işler network yoluyla yayılmaya ve hedefinden sapmadan" kendin yap-ses kayıtlarıyla desteklenerek Punk Rock' ın oluşumunda da rol oynamış, buna ilham vermiştir. Aslında mail art bir hareket olarak farzedilebilir. Bir başka hareket asla bu kadar yayılmamış ve uzun sürmemiştir.
 
Bazı posta sanatı projeleri:
Ryosuke Cohen'in Brain Cell-Beyin Hücresi Projesi 1985’te başladı.1998 yılına gelindiğinde 400’den fazla yayına ulaşılmıştı.

Robin Crozier’in Memo(random)/Memo(ry) projesi 1980’li yılların başında başladı, “ekle ve gönder” yönergesi üzerine kuruluydu.

Ryosuke Cohen’in Beyin Hücresi projesini tanıtacak olursak;
Beyin Hücresi
Ryosuke Cohen 1984’te posta sanatı yapmaya başlıyor. Şimdiye kadar kesintisiz devam eden bir proje gerçekleştirdi. Bu projenin adı “beyin hücresi” idi. Bu proje, en üstün global ağ ideallerinin bir göstergesidir.

Cohen Avrupa’da bilinmeyen bir teknikle, çok renkli A3 posterlerin baskısını alır.

Bu yöntemin çalışmalarını plastik mühür (posta sanatçılarını heyecanlandıran önemli plastik mühürlerdir.) bir logo ya da bir imgeler fragmanı ile ona gönderir. O bunu alır ve parlak renkler dizgesi içinde 40 ya da 50 farklı imajla birlikte, stiker’lar ve plastik mühürlerle yeniden yapılandırır ve elde ettiği ne varsa ona geri gönderir. O, 84’ten bugüne bunu sürdürür, tümüyle “sonsuz ağ”ın olağanüstü imajlarından oluşan yüzlerce poster birikir. “Global Beynimizin” her bir “hücre”si her biri otonom, sanatçıların seçimi olan imajları gösterir.

 
Posta sanatçıları

* Ray Johnson
* Guy Bleus
* Mark Bloch
* Hans Braumüller
* Al Williams
* Crackerjack Kid
* Snowflake
* John Held Jr.(not to be confused with illustrator John Held Jr.)
* Honoria
* Ruud Janssen
* Henning Mittendorf
* Shozo Shimamoto
* Ryosuke Cohen
* Dobrica Kamperelic
* Kiyotei
* Jean Kusina
* Anna Banana (VILE magazine)
* Monte Cazazza (VILE)
* Sean Woodward aka Planet Dada
* Genesis P-Orridge
* Geert de Decker
* ex posto facto
* buZ blurr
* BuBu
* Linda Hedges
* Litsa Spathi
* Clemente Padin
* Simone Rondelet
* Robin Crozier
* Keith Bates
* Michael Leigh
* Ko de Jonge
* Luc Fierens
* Sam Six
* Guglielmo Achille Cavellini
* Nadia Russ
* Fabio Sassi
Mail Art Siteleri
http://www.simulasyon.net/watch/index.htm

http://www.mailartfromturkey.blogspot.com.tr/

http://mailartmuseuminturkey.blogspot.com.tr/

http://exhibitionsofmailart.blogspot.com.tr/

http://homelessprojectinturkey.blogspot.com.tr/

http://gypsiesmailart.blogspot.com.tr/

http://kiyotei.blogspot.com/

http://www.fripsmailart.blogspot.com/

http://digitalmailart.blogspot.com/

http://a1mailart.blogspot.com/

http://mailxart.blogspot.com/

http://thomaslowetaylor.blogspot.com/

http://sghinismus.blogspot.com/

http://frogandtoadswildride.blogspot.com/



Not: Bu yazı “Posta Sanatı” kitabı’ndaki Posta Sanatı Tarihi, Bazı Posta Sanatı Projeleri ve  “ebenzin.com” daki Mail Art, Ray Jhonson başlıklı yazılarımın harmanlanmasından oluşmuştur. Löpçük Fanzin'de 2015 yılında yayımlanmıştır.

14 Şubat 2015 Cumartesi

Posta Sanatı Kitabı





Basın Bülteni
Bir gün postacı kapımı çaldı. Elinde bir davetiye olduğunu, postacılar gecesine gelip gelemeyeceğimi sordu. Postacı son zamanlarda heyecanlı bir halde kapıdaki posta kutusuna değil de evin kapısına kadar onca katı çıkıp postayı iletiyordu.”
Sanatçı Şinasi Güneş, bir deney, dışavurum, işbirliği, iletişim, özgürlük ve eğlence sanatı, yaratıcı olan herkesin katılabileceği uluslararası bir ağ olan Posta Sanatı’nı Türk sanat ortamında yaygınlaştırmak için 2000’li yılların başından bu yana çaba gösteriyor.
Estetik vurguyu ön plana çıkaran ya da mesaj ağırlıklı politik söylemleri bünyesinde barındıran Posta Sanatı, bireysel ya da grup faaliyeti olarak tarihe eklemleniyor. Bu eklenimler artık bir Posta Sanatı tarihinin oluşturulmasını zorunlu kılıyor.
Bu süreçte en nitelikli katkıyı daha önce “Yolculuklar”, “New York ve Sakız”, “Sokak Sanatı” isimli kitapları çıkarmış olan sanatçı Şinasi Güneş, hazırladığı " Posta Sanatı " isimli kitapla gerçekleştiriyor. "Gözetleme", "Kadın ve Ekoloji", "Küresel Isınma", “Fundamentalizm”,  “Evsizler”, “Çingeneler” gibi Posta Sanatı (Mail Art) çevrelerinde geniş yankı uyandıran projeler yürüten Güneş; görsel şölen öğelerini, onların yaratıcılarını ve yorumlarını tarihsel seyrinde objektif bir tutumla okuyucuya sunuyor. Uluslararası ortamda faal olan sanatçıların katkılarıyla geniş bir yorum perspektifine sahip olan bu yayın, Posta Sanatı’nın deşifresine davetiye çıkarıyor. Tanıtım yazılarının da yer aldığı yayın, odak noktasına sanat icracılarını yerleştiriyor.

Bu yayında yer alan bir kaç posta sanatçısına değinirsek eğer;
“Ray Johnson”, “Ruud Janssen”, “Henning Mittendorf”, “ Ryosuke Cohen”, “Anna Banana”, “ Clemente Padin”, “Guy Bleus “, “Daniel Daligand”, “Denis Charmot”, “Dmitry Babenko” ve” Rod Summers” …
Şinasi Güneş'in editörlüğünde "Posta Sanatı" kitabı; alternatif bir sanatın tarihini, bu tarihi oluşturan sanatçıların yazılarını, bazı posta sanatı projelerini, konseptlerini okuyucuyla buluşturuyor. Posta Sanatı’nı tanıtıcı rehber niteliğindeki yayın Türkiye’de yapılmış olan ilk kitap olma özelliğini taşıyor. İçeriğinin zenginliği ile ivme kazanan Posta Sanatı niteliksel açıdan temel bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.

Kitabın Künyesi
ARTES YAYINLARI: 6
Sanat Kitapları: 3
Basım Tarihi:Şubat 2015
ISBN: 978-605-5664-04-6
Posta Sanatı
Derleyen ve yazan: Şinasi Güneş
sinasig@gmail.com
www.sinasigunes.net

Çeviriler: Özgen Yıldırım, Aslı Tekin
Redaksiyon: Özgen Yıldırım
Grafik Tasarım: Coşkun Sami

Türkçe
130 s. -- 1. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm 

6 Ağustos 2011 Cumartesi

2.Çanakkale Bienali Güncesi İçin Röportaj, Çanakkale 2010

Editör Funda Oruç İle Sanatçı Şinasi Güneş Arasında Yapılan Röportajın Dökümüdür.

Çanakkale’de daha önce birçok etkinlikte yer almış bir sanatçı olarak Çanakkale’nin kültür-sanat ortamını ve Türkiye’deki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatın dolaşım ağı ve tüketilebilirliği bağlamında düşünüldüğünde merkez olarak İstanbul şehrinin kendisi dışındakileri dışladığı(Anadolu’yu- periferiyi) bir dönemde birçok farklı şehirde bienaller yapılmaya başlandı. İşte İstanbul’a bağlı kalmadan gerçekleşen Çanakkale Bienali’de bir anlamda kendi başına varolmanın-yetebilmenin bir örneğini beraberinde getiriyor.

Anadolu’da gerçekleştirilen diğer bienallere nazaran Sinop Bienali ile birlikte Çanakkale bienali öne çıkıyor. Türkiye’de Kültür sanatın dolaşımını düşünürsek 100 bin nüfusu olan bir şehirde oluşan tablo gayet olumlu görünüyor. Bu bağlamda ilk akla gelen Çanakkale insanının bilinçlenmesinde önemli katkısı olan geleneksel Troia Festivali. Halen sürerliliği devam ediyor.
İlk ciddi kırılma 2007 yılında “Sınır Çizgisi” sergisi ile oldu. Troia Festivali Çanakkale Belediyesi'nin gerçekleştirdiği "44. Uluslararası Troia Festivali" kapsamındaki etkinliklerden biri olan Sınır Çizgisi sergisi, küratör Denizhan Özer ve Seyhan Boztepe tarafından 85 Türk ve yabancı sanatçının katılımıyla gerçekleşti. Aynı ekipçe 2008 yılında "44. Uluslararası Troia Festivali" kapsamında; I. Çanakkale Bienali/ Şeffaf Yanılsamalar, ardından da II. Çanakkale Bienali “Kurgusal Gerçekler, Dönüşümler”geldi. 2010 İstanbul Kültür Başkenti projelerine paralel bir projeler dizisi olan Çanakkale 2010 Etkinlikleri kapsamında “12 ay&12 tema” başlığıyla çeşitli etkinlikler düzenlenirken, eş zamanlı olarak da sanat projeleri hayata geçirilmiştir. Bu süreç hale işlemektedir. Dolayısıyla Şehrin kültür sanat bağlamında ciddi bir altyapısı oluştu. Türkiye’de üç büyük şehri çıkardığımızda Çanakkale’yi bu sene kültür-sanat ortamının en yoğun yaşandığı şehir olarak rahatlıkla belirleyebiliriz. Çanakkale halkının çağdaş yapısının olması ve şehrin konumunun uygunluğu batı ile entegrasyonun sağlanmasında büyük bir avantaj olarak görünüyor.

Çanakkale Bienali’nin yerel-ulusal-uluslararası boyutlardaki sanatsal rolü ve yeterliliği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
I. Çanakkale Bienali tanıtım açısından yetersizdi. Buna nazaran II. Bienalin küratörleri ve organizasyon ekibi daha hazırlıklı görünüyor. Çanakkale ve İstanbul’da bienalin basın açıklaması yapıldı. Bienali içeren bir gazetenin hazırlanması, geçmişe yönelik yapılan tüm sergilerin bir kitap içerisinde toplanıyor olması, yerel basında çıkan haberler, çıkan ve çıkacak olan yazılar bunların göstergeleri.

Fakat tanıtım esnasında on-line ortamın yeterince kullanılamaması ileti trafiğinin zayıflığı, sadece bienali tanıtan bir sitenin olmaması, ekonomik olan tanıtım ağının yeterince kullanılamadığını gösteriyor. Bienalde basılı yayının zayıflığı ve tanıtım amaçlı kullanılması gereken bir bienal stantının olmaması da bir handikaptı. Uluslararası ortamdaki on-line ve basılı yayın ağından da istifade edilmemesi ne kadar yurtdışından sanatçı katılımı olsa da bienalin yerel ölçekte bir tanıtım ile sınırlı kaldığını bize tanıtlıyor.

Çanakkale Bienali’ne sanatçı olarak katılma kararı vermenizin nedenleri nelerdir?
Çanakkale şehri ile eskiden buyana bir irtibatım ve bağım var idi. Bu ilişki neticesinde şehre karşı büyük bir sevgim oluştu. Bir başka neden de, midesine düşkün biri olarak peynir tatlısını tekrar tadabilme ihtiyacından kaynaklı.

Sanatın dolaşım ağının Anadolu’ya yayılımı için önemlilik arz ettiğinden dolayı bienale iştirak etmeye karar verdim. Bunun yanı sıra Çanakkale’de daha önce birkaç film çekmiş olup burada gerçekleşen birçok sergiye katılmıştım. Çanakkale de en son “Uluslararası Ziyaretçiler Video Art Etkinliği”ni gerçekleştirmiştim. Bütün bunların etkileşimi ile kurulan yakınlık da tercih yapmamda etkili oldu.

Sizce Çanakkale şehrinde kültür sanatın gelişimi göz önüne alındığında gelecekte neler yapılmalı? Öncelikler içinde arşivi olan bir güncel sanat merkezi kurulmalı. Dışarıdan gelen her yabancının bu alandaki eksikliklerini gidermeli donanıma sahip olmalı.
Güncel sanat müzesi açılmalı ve bunan paralel olarak güncel sanat galerileri oluşturulmalıdır.

Kamusal alanın düzenlenmesine yönelik olarak mimari-peyzaj düzenlemelerinin yanı sıra tüm kıyı şeridi ve parklar heykeller ile donatılmalı.

2010 etkinlikleri kapsamında çıkartılan yayınların daha sonraki süreçte de tekabuliyeti sağlanmalı ve sanat yayınlarının belli aralıklarla çıkartılabileceği yayın ağı ve buna bağlı olarak bir yayınevinin oluşturulması gerekiyor.

Özel galerilerin açılması ve desteklenmesi şart.
Kısacası gelişime çok açık olan Çanakkale şehrinin cazibe merkezi haline getirilmesi gerekiyor.

Beyoğlu Sokaklarında Sanatsal Bir Gezinti

Beyoğlu Sokaklarında Sanatsal Bir Gezinti

Aleni Beyoğlu" Dergisi'nde Şubat 2010'da 1.Sayı'da çıkan yazının dökümüdür.

Geçmişte Levantenlerin yaşadığı Batılı, kozmopolit İstanbul’un kalbi olan eğlence kültür ve sanat merkezi Beyoğlu’nu, her gün yaklaşık 1 milyon kişi ziyaret ediyor. Artık Beyoğlu eski Beyoğlu değil, kimlik değiştirdi. Beyoğlu’nun çehresi sokak sanatı yazıcıları için sanki büyük bir duvar. Yazıcılar bu duvarı stensil, graffiti, sticker gibi sokak sanatı türevleri ile doldurmak için adeta akın ediyor. Bunun pek çok nedeni bulunmakta. En önemli nedense maksimum seviyede birçok insana bu uygulamaları gösterebilme olanağının olması…

İstiklal Caddesi'nin arka sokaklarında, Tünel'de, Cihangir'de stensil ve graffiti örneklerinin yaygınlaştığını görüyoruz. Tenha sokakların, eski kirli apartmanların, trafoların tercih edildiği örnekleri gördüğümüzde Paris'in banliyöleri, New York metrosunun duvarları akla geliyor. Bununla birlikte graffiti’ye nazaran stensil uygulamalarının arttığını görüyoruz. Beyoğlu, yeni kimliği ile bize yeni bir estetik peyzaj sunuyor.

Beyoğlu civarında sokak sanatı uygulamaları ile faaliyette bulunan graffiti yazıcılarından bazıları “S2K”, “Turbo”, Tab, Wyne, Misk, Koac crew, Wase ve Keos’dur.

İstanbul’da street art Cihangir, Tünel ve Taksim’de yapılıyor. Sokak sanatı uygulamaları genellikle kalabalıkların olduğu sokaklar ve caddelerde icra ediliyor. Onlar yaptıkları uygulamaların herkes tarafından görülmesi için bu mekânları tercih ediyor.
Yaptığı stensil uygulamaları ile dikkati çeken, “Flypropaganda”, “Osman, “Bomba Fonda” ağırlıklı olarak Beyoğlu ve çevresini tercih ediyor.
“Flypropaganda”nın sinek stensil’leri ve sticker’larına Beyoğlu’nun ara sokaklarında rastlıyoruz.
Ayrıca “Osman”ın Bayhan sticker’ı ve Ajdar-Çikita muz stensil’i ile de sıkça karşılaşılıyor.
“Bomba Fonda” ise Beyoğlu ve çevresinde stensil ve sticker’larını uyguluyor.

Ağırlıklı olarak Galatasaray ki özellikle Tünel civarında da sticker’ları görmek mümkün. Bu bağlamda faal olarak çalışan sokak sanatçıları Extramücadele ve Kutukafa’dır.
Extramücadele, marjinal kişilikler üzerinden politik mesajlar verir.
Kutukafa popüler kültür öğelerini paketleme mantığı ile oluşturduğu kutu imgesi ile ifşa eder.
Türkiye’de ve Dünya’da yeni olan ve hızla gelişen sokak sanatı gençliğin aurosu ile uyuşuyor ve ortaya alternatif bir yaşanırlılık kalıyor.
Sokak sanatçıları popüler kültür ikonları vasıtasıyla sistemi eleştirerek apolitik bir algıyı ortadan kaldırıyor. Hip hop kültürünün bir uzantısı olarak tekabüliyetini sürdürüyor. Nitekim genç kitle rap müzik ve sokak sanatını yoğun bir şekilde tüketiyor.
İstanbul’un kalbi olan Beyoğlu’nun duvarları, gittikçe renklenen yönü ile 2010’nun adeta habercisi olma özelliğini bünyesinde barındırıyor ve yeni sanat açılımlarına davetiye çıkarıyor.