18 Temmuz 2008 Cuma

2010 ‘a Doğru İstanbul’da Sanat ve Siyaset


Şinasi Güneş


13 kasım 2006 günü AB kültür bakanlarının Brüksel’de aldığı bir karar ile 2010 yılında İstanbul Avrupa’nın kültür başkenti ilan edildi. Bununla ilintili olarak mevcut iktidarın Türkiye’deki sanat hayatı ile ilgili geliştirdiği politikalar gündeme gelmeye başladı.

Son zamanlarda İstanbul'daki kültür ve sanat projeleri hızla artmakta. Sirkeci garında şehir müzesi, Aya İrini kilisesindeki atrium bölümünde kutsal ikonalar ve emanetler müzesi kurulması düşünülüyor. Cumhuriyet müzesi de planlar arasında. Silahtarağa projesi sürüyor. Haliç kıyısındaki tersanelerin değerlendirilmesi için Deniz Kuvvetleri'yle görüşülüyor.(Deniz Müzesi kurulması için) "Animas Zindanları, Tekfur Sarayı, Zeyrek Süleymaniye projeleri devam edenler arasında. Buna bağlı olarak inşaat sektöründe hareketlilik başladı. Daha çok mimari anlayıştan ve kendi özgün içrek yapısından kopuk kültür kompleksleri yapılıyor. Bunun önüne geçilmesi lazım ya da elimizdeki mekanların elden geçirilerek kültür komplekslerine dönüştürülmesi gerekiyor.

Bu ilerleyen süreçte kültürler arası iletişim için sanat projelerine ağırlıklı olarak ihtiyaç var. Sanat projelerini yürütecek kişilerin belirli bir yetkinlikte uluslararası ortamda kendilerini kanıtlamış olmaları gerekiyor ki amaca ulaşılabilsin. Bu süreç içinde sanatçılar, uluslararası ortamda dolaşıma girmeleri için desteklenmelidir.

AB’ye bağlı olarak çalışan vakıfların verdikleri fonlar, AB’nin küreselleşmeci kültür politikalarını yansıtıyor. Ekseriyetle kendi emperyalist amaçlarına uygun olan kişi ve kurumları öne çıkarıyorlar. “Yeryüzü Büyücüleri” sergisinde gördüğümüz üzere batı alternatif bir kültürü, batı konteksli olarak bir yere oturtarak yansıtıyor. Batı ötekini her zaman kendi görmek istediği gibi anlamlandırıyor. Batı’nın kültür emperyalizmi önceleri Afrika’da, ardından Balkanlar'da, Orta doğu ve Kafkasya’da kendini gösterdi ve bu ülkelerden aldığı taze kan ile kendi kanını yenilemeye devam etmektedir. Aynı zaman da bu ülkeler yeni ticari kültürel pazarlardır.

2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti ilan edilen İstanbul, şimdiden ciddi bir kültürel pazardır. Nitekim AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, 2007 AB bütçesinden Kültür Başkenti İstanbul için 2007'de 1.5 milyon Euro destek vereceklerini açıkladı. Bu olay bu pazarın gelişimine de katkıda bulunacaktır.

Bugün dünya sanat pazarını yönlendirenlerin, ticari zihniyeti ön planda tutmaları, sanatın gelişiminde ciddi bir engel. Banka galerileri ve müzeler Türkiye’de sanatın dolaşımını belirliyor. Bu kurumlar ile ilişki kuramayanlar kendilerini var edemiyor veya alternatif bir takım oluşumlar ile kendilerini dolaşıma sokmak zorunda kalıyorlar.

Kültür Bakanlığı’nın AKP hükümeti tarafından Turizm Bakanlığı ile birleştirilmesinden sonra eski kültür bakanlarının çoğu, bu birleşmenin çok yanlış olduğunu ve de kültür ve sanatı daha da zayıflatacağını ileri sürmüşlerdi. Nitekim Kültür ve Turizm Bakanı’nın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’i görevden alması sanat dünyasında ve sanata, sanatçıya destek veren kesimlerde büyük endişe yaratmış idi. Bunun yanı sıra, sinemacılar, yaratıcı sinematografik ve görsel işitsel eserlerin ortak yapımı ve dağıtımı için Avrupa Destek Fonu’nda (Eurimages) Türkiye’yi 15 yıldır başarıyla temsil eden ve 56 filmden, 50’sine destek sağlayan Faruk Günaltay’ın da görevden alınmasına tepkilerini gösterdiler. Özetle, özerk bir yapıda olması gereken kültür sanat alanının siyaset eli ile yönlendirilmesi olumlu bir gelişimin altını tıkamaktadır.

Siyasetin sanata ilişkin yansımasını bugün belediyeye bağlı kültür komplekslerinde de net olarak görüyoruz. Ak parti iktidarından önce işlek olan ve güncel sanat örneklerine sıklıkla rastladığımız belediyeye bağlı olarak çalışan galeriler şu an çok atıl durumdalar. Önceleri gündemi belirleyen galerilerin başında gelen Atatürk Kültür Merkezi uzun süredir suskun. Yeni yeni sergiler yapılmaya başlandı. Bu süregelen sergilerde gündeme damgasını vuracak türden değiller. Bununla birlikte Taksim Sanat Galerisi mevcut AKP Belediyesi’nden önce güncel sanat sergilerinin izlendiği bir yerdi. Şimdi ise durumu içler acısı. ve de Atatürk Kitaplığı sanat galerisi enstalasyon disiplinli sergilerin yapıldığı bir yerdi ki şu an sessizlikten payına düşeni almış durumda. Beşiktaş’taki Dolmabahçe Kültür Merkezinin durumunu hepimiz biliyoruz. Kapılarının kapatılması, içeriksiz bir hale getirilmesi bugün ciddi bir kayıptır. Plastik sanatların bugünkü gelişimi düşünüldüğünde belediyeler ciddi anlamda çağın çok gerisinde kalmışlardır. Buradaki en büyük sıkıntı, dinin siyasete karıştırılmasıdır. Belediyelerin güdümündeki din ile ilişkilendirilmiş kültür politikaları güncel sanatı kendi varlıklarının dışında bırakmıştır.

Yaşadığımız bu dönemde sanatın gelişimi insanı anlamaktan geçiyor. Kapitalizmin baskısı üzerimizde o kadar yoğun ki bu dayatmalara sanat ile bir karşı duruş geliştirilebilir. Sanatçıların kendi aralarında örgütlenmeleri ve toplum ile sanatı ilişkilendirmeleri gerekiyor. Sanat hala çoğumuz için bir umut olma özelliğini beraberinde taşıyor. Çağımız için sanat anahtardır.
Bunu iyi görmek lazım.

Hiç yorum yok: