18 Temmuz 2008 Cuma

“New York ve Sakız”











1.Röportaj

1. Şinasi Güneş’i tanıyabilir miyiz?
1968 Manyas doğumluyum. Hâlen İstanbul’da yaşıyorum.
Performans Sanatı, Posta Sanatı, Enstalasyon, Video Sanatı, Sokak Sanatı, Resim, Heykel ve Fotoğraf Sanatı üzerine ağırlıklı olarak çalışmalar yapmaktayım. 2005 yılında gerçekleşen “Takıntı” konulu Uluslararası İşitsel Video Art Festivali’nin küratörlüğünü gerçekleştirdim. Birçok ulusal ve uluslararası galeri ve müzede eserlerim sergilendi ve koleksiyonlara dâhil oldu. Ebenzin güncel sanat e-zini’ ni Coşkun Sami ile birlikte 2005 yılından bu yana yayınlamaktayım. Bunun yanı sıra zaman zaman dergi ve sanat fanzinlerinde sanat ile ilgili yazılar yazmaktayım.

2. Eğitiminizden bahsedelim…
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü Heykel Anasanat Dalı'ndan 1988 yılında mezun oldum. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü'nde 1992 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladım.

3. Sanat Şinasi Güneş için nedir?
Sanat insanı hayata bağlar. Maddesel bir dünyanın ötesine taşır. İnsan varolmanın hafifliğini sanatla yaşar. Sanat ile varlık sancısını hisseder. Yaşadıkça varolmanın bilincine varır.

4. Bir sanat yapıtının derinliğine irdelenmesi açısından Türkiye’de çıkan ilk yayın niteliğini taşıyor? New York ve Sakızdan bahsedelim… İsmi de oldukça ilginç…
“New York ve Sakız” kitabı Mart ayında Artes yayınlarından çıktı. Yayın, New York Şehri Brooklyn Metrosu'nda 24 temmuz 2003’de gerçekleştirdiğim performansın videosu üzerine Türk ve yabancı küratör, eleştirmen, yazar ve sanatçıların yazılarından oluşuyor.

5. 23 ismin dâhil olmasıyla ortaya çıkan bir eser…
Dünyanın muhtelif yerlerinden küratör, yazar ve sanatçıların yazılarından oluşuyor kitap. Tabii ki bu durum farklı bakış açıları ve duyarlılığın oluşmasını sağlıyor. Bu yazarlardan bazıları “Beral Madra”, “Necmi Sönmez”, “Hakan Akçura”,“Raul Moarquech Ferrera”, “Sztuka Fabryka”...

6. Yaptığınız bu çalışma bir tepkiyle karşılandı mı? Yani ters bir şey yaşadınız mı? Size ait olmayan bir kenti boyadınız belki de…
Brooklyn Metrosu’nda insanlar metroyu kullanırken korsan bir şekilde gerçekleşti, bu performans. Nitekim New York Metrosu 24 saat açıktı. Bu arada görevliler tarafından müdahale edildi. Bu nedenle performansı bir yerde noktalamak zorunda kaldım. Elimde yeterince görüntü olduğu için bu durum, benim için kayıp teşkil etmedi. Bereket kamerama el koymadılar.

7. Yolculuklar kitabınızdan bahsedelim… Bu kitaptaki yolculuğunuz nasıl başlamıştır?
Yolculuklar fikri arkadaşım Fatih Balcı’dan çıktı. Kitabın editörlüğünü ben yaptım. Kitap 3 ay gibi bir sürede hazırlandı. Kitabın isim babası Ferruh Alışır’dır. Kitapta 1991 ila 1996 yılları arasında yazdığım şiirler var. Kitap benim için bir dostluk kitabı niteliği taşıyordu. Bir vapurda iken geçmişe dalıp içinde yüzeceğim, hoş tatlı tınılar hissedeceğim...

8. Sanatçı duyarlılığınız için kollektif bir ruh gerekiyor mu?
İlkel insan araçlar yaparken, çevresini dönüştürürken sanattan faydalanmıştır. Sanat dolayısıyla insanla birlikte var ola gelmiştir. Sanatın özünde iletişim vardır, insansaldır. Tek başına bir anlam ihtiva etmiyor, görülmesi, tüketilmesi lazım. Paylaşıldığı oranda, dolaşımı hız kazanabilir. İnsanı yaşam belirler. Yaşamda belirleyici olanda kolektif düşünebilme yeteneğidir.

9. Performansınızı çekerken ekolojik kaygılarınız önde miydi?
Bu video New York’ta yaşayan insanların çevre bilincini, bir anlamda da modernizmin eleştirisini içeriyor. 2003 yılında New York şehrinde 1 aylık bir süre zarfında bulunmuştum. Genel izlenimim New York halkının olması gereken bir kolektif yaşama bilincine sahip olmayışıydı. Hayat, fazlasıyla bireyseldi. Sokaklar çok pisti. Evlerin önünde mekân düzenleme olgusu zayıftı. Ve yerlerde binlerce sakız lekesi görmem bende şaşkınlık, ardından da tepki vermemi dolayısıyla da bu performansın yapılmasını sağladı.

10. Dünyamız için kurtarıcı olan mesih sizce sanat mı?
Bugün küresel kapitalizmin dayattığı sanat, tekrara dayalı aynılığı yansıtmaktadır. Bu durum, ancak ve ancak yeniyi yaratmakla, tersine bir dünya tasarımı ile kırılabilir. Bunun için toplumun örgütlü bir yapısının olması gerekiyor. Nitekim toplumsal hayatın refahı, toplumun belirli bir sanatsal kültüre sahip olması ile gerçekleşecektir. Bu nedenle yeni algılama düzenekleri oluşturmak esas alınmalıdır. Geçmişte sanatı yaşama biçimi haline getirmek için Sürrealistler ve Dadaistler kolları sıvamışlardı. 1960’larda bir takım “Olay Sanatı” ile uğraşan sanatçılar, sanatı “an”ın hizmetine sokmuşlardı. Ve bunun bir başka türevi “Hippi”lerde karşımıza çıkmıştı. Özgürlüğün bireyin kendi içinde olduğunu savunan “Hippi”ler düşünce biçimlerini gerçek yaşama dönüştürmüşlerdi. “Hippi” hareketinin özellikle müzik olmak üzere birçok sanat disiplini ile direkt bağı vardı.“Hippi” hareketi de bir döneme damgasını vurdu ve gücünü yitirdi. Sanat, “an”a göre bir yaşam biçimini öngördüğünden geçmiş ve gelecek tasavvuruna dayalı dünyamıza yeni bir tasarı getirebilir. Yok etme üzerine dayalı yaşayımızda ihtiyacımız olan duyarlılığı ve yaratıcılığı sunabilir. Sanatsal bir yaşayışa dayalı bir gelecek çıkışımız olabilir. Her ne kadar şu an ütopik olarak gözükse de...

11. Aşk için ne dersiniz
Yaşamını aşka dönüştüremiyor isen kadın boyutunda da aşkı yakalayamazsın...

12. Kadın ve sanatın metamorfoz ilişkisi üstüne neler var?
Küreselleşen dünyamızda sanat tekrar sorununa dayalı olarak teknolojiyi takip ederken, kadında arzu nesnesi olarak ortaya çıkmaktadır. Erkek egemen olan yaşamımızda devrim, kadında başlamalıdır. Dolayısıyla günümüzde sanat da direkt olarak kadın ile ilintilidir. Fakat sanat, olması gereken hâlinden çok uzaktır. Öznesi kadındır. Sanat şu an tekdüzedir öznesi olan kadında...

13. Ruhsal travmalarınızı nasıl terapi ediyorsunuz?
Üreterek terapi ediyorum. Sanat bu bağlamca ciddi bir terapi görevini üstlenmekte. Sanat ile uğraşmadığım zamanlarda kendimi agresif ve boşlukta hissediyorum.

14. Sizin için şiir…
Şiir için söylenen, hayatı ifade etmenin en kestirme yolu tanımlaması benim içinde geçerli. Şiir yalnızlılığım doruğa vardığı zamanlarda açığa çıkan bir şey...

15. Bilgi ve düş gücünüzün yazılarınızda ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz?
Birikimimi yansıtabilmek için 1987’den bu yana kavramsal sanat ile uğraşıyor ve yazıyorum. Sanat ütopik olarak nitelendirilebilecek olan sezgilerimin bir şekilde açığa çıkmasını sağlıyor.

16. Şinasi Güneş’in diğer yazan ve çizen yolculardan farkı nedir?
Diğer yolculardan farkım düşündüklerimi hayata geçirebilmemdir. Bunun yanı sıra bir seyyah gibi dünyaya yaklaşabilmem diyebilirim...

17. Özel hayatınızdan bahsedelim, yazmak dışında neler yaparsınız?
Gezmek benim için çok önemli. Bulduğum her boşlukta kaçarım.
Ciddi bir sinema izleyicisiyim. 8mm. film koleksiyonum var. Plak dinlemeyi severim. Plastik sanatlar ki özellikle resim yapmak, vaktimin büyük bir bölümünü alıyor. Son yıllarda video art üzerine yoğunluklu olarak çalışıyorum. Bu sene romanlar üzerine 2 belgesel yaptım.

18. Ve planlar…
“Sokak Sanatı” ve “Posta Sanatı” olmak üzere 2 kitap hazırlıyorum. Sinema üzerine biraz daha yoğulaşacağım gibi görünüyor. Bir resim sergisi açmayı düşünüyorum. Ve yeni gezi planları...

Not: Bu yazı Future Dergisinin 43. sayısının 48 ve 49. sayfalarında yayınlanmıştır.



2.Röportaj

Sosyal performans güncel sanat içinde Beuys’tan bu güne ne tür bir değişim geçirdi? Şu anki tüketim toplumuyla kıyaslarsan derin farklılıklar var mı?

Performans sanatı kavramsal olarak nitelendirilen bir eğilimi yansıtır. 1970’li yıllarda performans sanatının en güçlü ismi Joseph Beuys’tu. Bilindiği üzere Beuys “düşünce plastiktir” diyerek kendi sanatsal tavrını ortaya koymuştu. Beuys’un sanatsal yaklaşımının altında "eylem" kavramı bulunur. O tüm hayatı boyunca sanat ve yaşamı birleştirmeye çalışır. Toplumsal içerikli performanslarından birinde Beuys, Berlin'in Karl Marx Meydanı'ndaki 1 Mayıs gösterilerine iştirak eder. Tüm meydanı kızıl renkteki süpürgesi ile süpürür. Toplananları iki asistanın taşıdığı siyah ve sarı renkte olan torbalara doldurur. Eylem bittikten sonra toplananlar, galeride sergilenir.
Beuys’un “sosyal heykel” fikri doğrultusunda idi bu eylemler. Beuys’a göre: Her insan sanatçıdır. Performans sanatının kökeninde topluma sunmak vardır ve yapılan sanat bir yanıyla anarşiktir. Nitekim Beuys, performanslarında kurumlara ve mevcut totaliter yapılara karşı toplumsal destek alarak mücadele ermeye çalıştı. Beuys’tan sonra performans sanatçıları bireysel edimleri ile ön plana çıktılar ve son dönemde performanslarını bienallerde sergilemeye başladılar. Performans sanatçıları için önceleri bilinç, sonraları beden önemli oldu.
Marina Abramovic’in 1981-1987 yılları arasında Ulay ile gerçekleştirdikleri performansları, Orlan’ın “Carnal Art 2" olarak adlandırdığı bir dizi estetik ameliyatla vücudunu ve yüzünü yeniden biçimlendirdiği sanatsal performansları, Oleg Kulig’in "Pavlov'un Köpeği" adlı performansı, Santiago Sierra'nın toplumsal-eylemsel içerikli performansları akla gelenlerden...
Günümüzde ise 1960 ve 70'lerin önemli performans sanatı uygulamaları tekrar ediliyor. YouTube’da Bruce Nauman’ın performans videolarının imitasyonlarını görüyoruz. 2005 yılında Marina Abramovic, Vito Acconci, Joseph Beuys, Valie Export’un performanslarını "Yedi Basit Yapıt" adı altından yeniden oluşturdu. Yine Chris Burden’in 1971'de (Vietnam Savaşı’nın sürdüğü sıralarda) gerçekleştirdiği “Shoot” isimli performansı net ortamında çizgi film karekterleri ve de yeniden canlandırılmış haliyle görülüyor. Bu performansta Burden, bir asistanına beş metre kadar uzaklıktan tüfekle nişan alarak koluna sıyrık açması için talimat veriyor; ancak kurşun biraz daha içerden geçiyordu.
Geldiğimiz noktada medya oldukça güçlü ve gerçek olan gücünü yitiriyor. Gerçekleştirilen performanslar etkileyiciliğini, şok edici özelliğini yitiriyor. Performanslar üzerinde yaratılan her türlü etkileşim eylemin içinin boşaltılmasına, yapaylaşmasına neden oluyor.


Seni bu performansı yapmaya iten ana sebep ne idi?

2003 yılında New York Şehri'nde 1 aylık bir süre zarfında bulundum. Genel izlenimim NewYork halkının olması gereken bir kollektif yaşama bilincine sahip olmayışıydı. Hayat, fazlasıyla bireyseldi. Sokaklar çok pisti. Evlerin önünde mekan düzenleme olgusu zayıftı. Ve yerlerde binlerce sakız lekesi görmem bende şaşkınlık, ardından da tepki vermemi dolayısıyla da bu performansın yapılmasını sağladı.


Performansındaki çevresel faktörün varlığı neye işaret ediyor?

Bu video New York’ta yaşayan insanların çevre bilincini, bir anlamda da modernizmin eleştirisini içeriyor.


“New York ve Sakız” isimli hazıladığın kitap hakkında bilgi alabilir miyiz?

“New York ve Sakız” Kitabı Mart ayında Artes yayınlarından çıktı.
Yayın, New York Şehri Brooklyn Metrosu'nda 24 temmuz 2003’de gerçekleştirdiğim performansın videosu üzerine Türk ve yabancı küratör, eleştirmen, yazar ve sanatçıların yazılarından oluşuyor. Bu yazarlardan bazıları “Beral Madra”, “Necmi Sönmez”, “Hakan Akçura”, “Raul Moarquech Ferrera”, “Sztuka Fabryka”...
Kitap bir sanat yapıtının derinliğine irdelenmesi açısından Türkiye’de çıkan ilk yayın niteliğini taşıyor.
“New York ve Sakız” isimli video dünyanın bir çok ülkesinde festival, bienal ve sergilerde gösterime girdi. Ve ardından Performans video’ya, video da kitaba dönüştü. Bu yayın ile performans çalışması tekrar dolaşıma giriyor ve sanat yapıtının ivediliği ve bireyler üzerindeki etkisi sağlanmış oluyor.

Not: Bu yazı Broadcasterinfo Dergisinin 51.sayısında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: